Kış günlerinin vazgeçilmezi çorbalar!

aşşk kahve
Hepinize merhaba, 
Malum kış geldi çattı! Havalar iyiden iyiye soğumaya başladığı bu günlerde sıcacık tutacak çorbaya isteğimiz artıyor. 
Bugünkü beslenme alışkanlığımız ister istemez çorbalarımızın tadını ve tuzunu da değiştirdi. Her geçen gün faydalarını öğrendiğimiz baharat veya sebzeleri çorbalarımıza ekler olduk.
Özellikle benim son dönemde çorbalarıma eklediğim Kinoa'nın faydalarını saysam da bitmez. Ayrıca her çorbaya muhakkak taze zencefil, kişniş, biraz zerdeçal eklemeyi de asla ihmal etmeyin derim. 
Her gün yapacağınız çorbalarınızı daha da sağlıklı kılmak için muhakkak içerisine sağlıklı birkaç şey eklemeyi ihmal etmeyin der ve çorbanın tarihteki yeri, Türk mutfağında çorba hakkında bir kaç bilgi paylaşmak isterim.

Çorbanın Tarihi

Kimileri için bir başlangıç öğünü olan çorba, kimileri için ise başlı başına bir öğün. 
Şöyle bir tarih yapraklarını açarsak, kökeni Sanskritçe’den gelen İngilizce çorba (soup) kelimesi, ‘iyi beslenme’ anlamı taşır. 
Yaklaşık 10 bin yıl öncesinde çorba hazırlandığını ve içildiğini gösteren kayıtlar bulunmaktadır.

O devrin azizlerinden olan St. Patroklus, arpa ekmeğini suya batırıp üstüne tuz serperek yermiş. Bu daha sonraları, karanlık çağlardan itibaren Avrupa'nın beslenme sistemine girecek çorbanın ilk hali olarak karşımıza çıkıyor. Avrupa'da alta ekmek koyup, üstüne su veya etsuyu dökerek yapılan çorba çeşidi bugün Fransızlar'ın ünlü soğan çorbası olarak hala yerini koruyor

Çorbanın bugün bildiğimiz halini almasını ise, Pierre François la Varenne'le başlar. 1651 yılında yazdığı Le cuisinier français adlı kitapta bu konuda devrim yaratan Varenne'den önce, suyun ve etsuyun içinde yüzen ekmek dilimleri yani soplar önemliyken, Varenne suyun kendisini öne çıkarmıştır. Hatta Reay Tannahill, Tarihte Yemek adlı kitabında, orta çağda çorbanın içinde sunulansop adedinin ev sahibinin bonkörlüğü veya cimriliği konusunda belirleyici bir özellik olduğunu anlatır. Hazır çorbanın ilk örnekleri ise 17. ve 18. yüzyıllarda özellikle yolcular tarafindan kullanılan cep çorbası şeklinde görülür.


Türk Mutfağında Çorbanın yeri 

Çorba, suyu fazla olan bir yemek çeşididir. 
Türkçe sözlükte Farsça “şorba” olduğu belirtilirken sebzeyle veya etle hazırlanan sıcak sulu içecek diye tanımlanmaktadır. Gerçekten dilimizde çorbayı yemek yerine içmek ifadesi kullanılır. Ayrıca çorba etmek (bir şeyi karıştırmak.), çorba gibi (pek sulu yemek), çorba içmeye çağırmak (yemek yemeğe çağırmak), çorba kaşığı (yemek yerken kullanılan tatlı kaşığından büyük kaşık), çorbada tuzu bulunmak (bir iş ya da görevde az da olsa emeği geçmiş olmak.), çorbaya dönmek (karmakarışık duruma gelmek, içinden çıkılmaz bir durum almak) gibi deyişler Türk mutfağında çorbaların maddi olmayan kültüre yansımaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir başka etkileşimde bir olayı, olguyu anlatmada kullanılan ironik bir mizahı da içeren maniler olmuştur. 

Çorbalarla ilgili yöresel bazı maniler şöyledir.

Arnavut'musun Tatar'mısın
 Ekşili çorba yapar mısın 
Sana davul çalıyorum amma 
Acaba sen oruç tutar mısın 

Kurusundan toplayıp, çam pürü serdik dama 
Toplaştı konu komşu, topaklandı tarhana 
Kamıştan bıçağımız, dilelim sıra sıra 
Kışın baş gıdasıdır, acı yakışır buna 

İğdir bostanlarında baş veren soğana bak; 
Koy soframız şenlensin, başına bir yumruk çak. 
Çorbayı indirelim şayet geldiyse tavı; 
 Bir baş soğan olmadan 

Çorba ile ilgili olarak Hafid Efendi, ed-durerü’l müntebahati’l-mensure fi islahi’l-galatati’l-meşhure adlı kitabında şu bilgilere rastlanmıştır. “Pirinç ve benzeri hububattan tabh olunan taam-ı marufun ismi. Fariside tuzlu manasına olan şur ve cins-i taam manasına olan ‘aba’ dan mürekkep şürebanın muhaffetti. Şurbadan galat olup Arabide ‘marak’ derler.” 
Burhan-ı Katı isimli bir başka kitapta ise “Şurbac” kelimesinde “şurbanın Arapçalaştırılmışıdır, kaynamış et suyuna denir, daha sonra da et suyundan yapılan taama denir”. Bu bilgiler ışığında çorba kelimesinin dilimize Farsçadan geçtiği bilinmektedir.
Çorbanın Anadolu kültüründe ve Türklerde folklorik önemi çok büyüktür.
Türklerin bütün hayatları boyunca yani çocukluktan ölünceye kadar vazgeçemedikleri bir gıdadır. Batı’da sadece iştah açıcı olarak tüketilen çorba, bizim kültürümüzde yemek olarak yer almaktadır. Sofranın temsilcisi ve yöneticisi olan bir yemek türü olarak ifade edilebilir. Bir zamanlar Orta Çağ’da Orta Asya’da yaşayan göçebeler arasında çok yaygın olan ve tahıllardan yapılan sulu lapamsı yiyeceklerin Osmanlı döneminde ve günümüzde Türkiye’nin her yerinde iştahla tüketilen çeşitli çorbalara dönüştürüldüğü söylenebilir. Türkler, Anadolu’ya geçtikten sonra geleneksel 
beslenme kültürlerinin bir parçası olan çorba içme alışkanlığını sürdürmüş ve zenginleştirmişlerdir. Osmanlı sofrasında baş yemeklerden olan çorbanın geçmişi çok eskidir. Çorbaların geleneksel bir yiyecek olması dışında besleyici ve ekonomik oluşunun toplumun tüm kesimleri arasında yayılmasının bir nedeni olduğu açıktır. İmparatorluğun her yerinde halkın en alt kesimlerinden padişaha kadar herkesin akşam yemeğinde hatta sabah kahvaltılarında bile çorba içtiği kaynaklara geçmiştir (Yerasimos, 2006). Osmanlı mutfağında pişen çorbaların malzeme zenginliği ve çeşitliliği oldukça geniştir. Genel olarak Türk mutfağında hazırlanan çok çeşitli çorbaları ana malzemesine göre sıralamak mümkündür.

0 YORUM